Uzo’nun anavatanından geliyorum!




Eskiden gazete başlıkları böyle atılırdı. (Sibirya’dan Çin’den, en uzun ömürlü insanların köyünden geliyorum gibi) Nostalji bazen iyidir.
Tatil için bu yaz yıllardır binbir türlü nedenlerden gidemediğimiz burnumuzun ucu Yunan adalarından birini seçtik. Seçtiğimiz ada Midilli. Bu yaz Midilli’ye gideceğimizi söylediğimde ‘Aman orada hiçbir şey yok’ diyenler oldu. Kalktık, gittik dopdolu dört gün geçirdik. O mesajı verene buradan selam olsun. Buraya bir gülücük koyalımJ  Tabi adaya vardığımız liman ve en büyük şehri Mytilini’de pek durmadık. Gidenlere de burayı giriş ve çıkış limanı olarak kullanmalarını, çok kısa bir turla yetinmelerini öneririm. Biz Midilli diyoruz ama Yunanlılar ve dünyanın tüm geri kalanı için orası ‘ Lesvos’ benzer durum  Uzo için de geçerli.   

Yunan rakısı Ouzo (Yunancada “o” ve “u” harfleri yanyana gelince “u” olarak okunur.)  Orijinal yazı Ouzo söyleniş Uzo. Kafalar karışmasın, biz bildiğimiz dilden anlaşalım. Yunanistan deyince aklınıza ne gelir diye sıralayın deseler Uzo çok önemli yer tutar. Ayvalık ve Assos’un karşısında dünyanın ve özellikle Türkiye’nin tanıdığı bir tadın üretildiği ada olan Midilli’de bir günümüzün büyük bölümünü o yaz sıcağında Uzo fabrikaları aramak ve üretim yerlerini gezmek için kullandık. İyi ki de öyle yapmışım ve gitmişiz.
Lesvos

Uzo adası, Uzo dünyasına giriş

Midilli’nin Uzo’nun en önemli üretim merkezi olduğunu çok yakın zamanlarda duymuştum. Adada bulunduğumuz ücüncü gün yolumuzu Plomari kasabasına yönelttik. Amacım Kuzey Ege’nin  tertemiz sularında yüzmek ve  çoğu kişi tarafından daha çok  bilinen Türk rakısına da benzetilen Barbayanni üretim tesislerini gezmekti. Barbayanni’den önce Plomari Uzo Fabrikasını yolun solunda görünce hemen direksiyonu hiç kimseye sormadan fabrika bahçesine kırdım. Hava 35 derece vakit öğlen, güneşin alnına park ettik. Fabrika bahçesinde kimseler yok. Çıktım arabadan, bir giriş yolu buldum. Yöneldim, biraz gittim. Beyaz önlüklü sarı saçlı bir kadın beni İngilizce olarak "hoş geldiniz" diye karşıladı. 
Uzo'yu test ederken
Tahta bir barın, tahta masaların olduğu gölge bir yere davet etti. Hemen cam bir sürahiden anason ve sakız aromalı bir su ikram etti. İstanbul’dan geldiğimi söyleyince daha da bir koyu sohbete başladık. Ardından aynı tatları aldığım lokum ikramı geldi. Fabrika ve müze hakkında kısa bir bilgi verdi. Önce müzeye girdim. 124 yıl önce 1894’yılında kurulan Plomari , Uzo’nun ilk şişesi ve önceki şişeleri özel bir aydınlatmayla sergileniyordu. Kısa bir tanıtım filminden sonra Uzo için kullanılan eski bakır damıtma imbik kazanları gördük.
18 adet el yapımı bakır imbik kazanda Uzo üretiliyordu. Sonra test bölümünde Plomari Uzo’sunda kullanılan özel anasonu tattık. Uzo’da kullanılan diğer ürünler sakız ve tuzu tattık ardından sıra sıvı Uzo’ya geldi.
                      Önce sek, sonra su ve buzla karıştırılmış Uzo’nun enfes tadını çıkarttık
Komik mi? Çok komik
Ardından fabrikaya girmek için özel kıyafet giyip içeride kısa bir tur yapıp o kazanlardan çıkan Uzo'nun şişelenme aşamasını gödüm.
Plomari Şişeleme tesisi

Plomari Uzo’sunun formülü sırrı neydi?

 Bu formülün çok az bir kısmını öğrenebiliyoruz ancak. Isidoros’un Plomari Uzo’sunun temel malzemesi, Lisvori bölgesinde bulunan şirkete ait arazilerde yetiştirilen dünyanın en kaliteli anasonu. Damıtılma ne kadar ağır olursa, o kadar iyidir demiş Isiodoros Arvantis. Dünyanın 35 ülkesine ihraç edilen Plomari Uzo’su hem yerli hem uluslararası birçok kalite ödülü kazanmış, yüzde yüz damıtma ile elde edilen üstün kaliteli bir ürün olduğu için üretiminin yüzde 47’sini ihraç ediyor. Alkol oranı ise yüzde 40. Bir özel ürünün alkol oranı yüzde 42.

İsodoros Arvantis
Isodoros Arvantis farklı bir tatla Uzo üremek için dünyayı dolaşır, değişik bitki ve meyveleri dener, fakat istediği sonucu alamaz. Midilli’ye, doğduğu Plomari kasabasına döner. Araştırmalarına adada devam eder. Sonunda amacına başladığı noktada, Midilli’de ulaşır. Bulduğu formülü kutsal aile sırrı olarak saklar. 1894’yılında Isodoros Arvantis, Plomari Uzo’sunu yapar. Plomari kasabası Avrupa ve Asya arasında ticari bir liman olduğu için de Uzo’su çok rağbet görür. Sır gibi sakladığı Uzo’nun formülünü sadece ailesi ile paylaşır. Formül şimdi torunlarının elinde, bu formülle üretilen Uzo ise tüm dünyaya sunuluyor.
Anason toplanırken
Aynı zamanda Sedunda Irmağı’nın kaynaklarından çekilen yumuşak su içkiye kendine özgü tadını veriyor. Tuzu ise Midilli adasının ortasında yer alan Kalloni bölgesinden geliyor. İçinde hangi tatlar var Isodoros Arvantis, Türk rakısında olduğu gibi üzüm kullanmamış. Rezene tohumu, yıldız anasonu, tarçın, sakız la beraber Midilli topraklarından çıkmış 15’den fazla baharat kullanmış. Bu da Uzo’ya çok değişik kokular vermiş. Ne kadar baharat ne kadar farklı aromalarda bitki kullanırsanız kullanın, iyi bir damıtılma olmadan Uzo olmuyor. Usta ellerden çıkmış bakır imbik kazanlarda 9’ar saatten toplam 18 saat, ikişer kez yüzde yüz damıtılırsa ideal sonuca ulaşılıyor.
Plomari Fabrikası


Türk Rakısına en çok benzetilen Uzo Barbayanni

Biraz Plomari kıyılarında yüzüp yemek yedikten sonra kasabaya daha yakın olan Barbayanni  üretim tesislerine yöneliyoruz. Plomari gibi modern bir yer değil, çok küçük bir üretim tesisi. 1860 yılında Lesvos, Plomari kasabasında kurulmuş. Hatta ilk bakır kazanlar Osmanlı zamanında Kırım’dan adaya getirilmiş.  Saat beşi geçtiği için fabrika ve müze kapalı. Fabrika gezisini kaçırıyoruz. Artık bir başka sefere.. Fabrika bahçesinde tur atıyoruz. Ahşap ve meşeden damıtma aletlerini ve fıçıları Barbayanni’nin eski şişelerinden yapılmış  çeşmeyi ve binanın dıştan fotoğraflarını çekip Barbayanni tesislerinden ayrılıyoruz.
BarbaYanni üretim tesissi Plomari

Barbayanni’nin  beş çeşit şişesi var;


Türklerin en çok sevdiği mavi etiketli şişede alkol oranı %46. Yeşil şişede alkol oranı  %42.  Aphrodite şişe %48 alkol oranına sahip. Dünyanın 17 ülkesinde distribütörleri var. Türkiye’de İstanbul’da Setur, İzmir’de Demirtaş İçecek ve Gıda pazarlama distirübütörlüğünü almış. Midilli’de Plomari Kasabasında Ouzo 12, Plomari ve Barbayanni olmak üzere 3 çeşit Uzo markası üretiliyor..
Plomari ve Barbayanni

Türk rakısının farkı

Rakı sözcüğü bir görüşe göre Razaki cinsi üzümden, başka bir görüşe göre ise, Doğu Akdeniz’de hurma kökünden elde edilen “arak”tan geliyor. Hemen hemen tüm ansiklopedilerde rakının bir Türk içkisi olduğu belirtilir. Türk rakısı zamanla Osmanlı topraklarında yaşayan insanların da damak zevki ile bugünkü karakteristik özelliklerine ulaştırılmış ve üretimi tekelleştirilmiş. Türk rakısının bugünkü özellikleri ne Yunan rakısı Uzo ne de Doğu içkisi olan Arak’ta bulunabilir. 5. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nda rakı benzeri bir içkinin varlığı tespit edilmiş. 11.yüzyılda Türkler tarafından öğrenilerek daha çok Bektaşi kökenli kişilerce Anadolu ve Rumeli’ye getirilmiş. Osmanlı döneminde  yasaklanmamış.
Rakı 19. yüzyılda gayrimüslim topluluğun severek içtiği ve Müslümanların işletme sahibi olması yasak olması nedeniyle gayrimüslim milletin çalıştırdığı taverna ve meyhanelerde içilen bir içki idi. Meyhanecilere Barba denirdi. Barba Yanni adı da buradan gelir.
Bugün rakı üretiminde Türkiye ilk sırada. Almanya, Amerika ve Çin başta olmak üzere onlarca ülkeye ihraç ediliyor…
 Rakının bu kadar uzun  zamandır Türk topraklarında olması, tabiatıyla rakının bir kültür haline gelmesini sağlamış. Rakının nasıl içildiğini hemen hemen herkes bilir.

 Peki Uzo nasıl içilir?
 Yunanlar eğlenceyi çok severler ve içkiyi de eğlence amacıyla içerler. Rakı ile Uzo arasında en büyük farklardan biri de masaya öyle 70’lik veya 1 litrelik büyük şişe koymazlar. 20’lik küçük yeterli. 4 kişi bile otursan masaya 20’lik gelir, bazen de değişik markalar sipariş edilir.

Önce kadehe tek Uzo konur ardından  beyaza dönüşmesi için ve damıtılmış Uzo’yu ortaya çıkarması için çok az bir su, yavaş soğuması için 2 adet buz konur. Öyle bizim rakı kadehi gibi silme dolmaz, ancak yarısı kadar doldurulur. Tabi ki sofrada balık ürünlerinden oluşan mezeler ahtapot, kalamar, saganaki, Grek salata ve  dostlarla  güzel sohbet eşlik eder Uzoya

Yasas Isodor!


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Heybeliada Ruhban Okulu'nun bilinmeyenleri

Neden çocuklara Lefter ismi konmaz?