Heybeliada Ruhban Okulu'nun bilinmeyenleri

Çamlar arasında Marmara Denizi’ne hakim bir tepeden hep bana bakıyor gibi hissederdim. 180 yıla yakındır halk dilinde “Papaz Mektebi” denilen Heybeliada Ruhban Okulu’ndan bahsediyorum.

En sonunda geçtiğimiz hafta yıllarca hep o meşhur tepede ihtişamlı duruşunu birçok yerden izlediğim anılarını, hikayelerini sorunlarını okuduğum ve dinlediğim Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyarete gittim. Neler vardı? Kimler yaşamış, öğrencileri, hocaları kimlermiş? Ne sorunlar yaşanmış? Bu soruların cevabını alabilmem için çok uzun yıllar geçmesi gerekecekti.

Papaz Mektebi Tepesi

Heybeliada motor iskelesinden biraz yürüdükten sonra Ayios Nikolaos Kilisesi’nin arka sokağında beni okula götürecek araç, tüm şıklığıyla şoförüyle birlikte bekliyordu. Bordo renkli, çok alımlı tamponu ve farları olan, eski lüks klasik bir arabaya benzeyen, üç sıra koltuklu, akülü aracın en arka sırasına oturdum. Heybeliada sokaklarından hızla geçerek çamlarla kapalı Papaz Mektebi Tepesi bir diğer adıyla Ümit Tepesi’ne tırmandık.

Ruhban Okulu Rolls- Royce'u 

Beş-altı dakikalık bu keyifli yolculuk sonrası artık Ruhban Okulu’nun kapısının önündeydik. Ana giriş kapısı görkemli mermer merdivenleri ve sütunları ile antik bir Yunan tapınağının girişine benziyor. O taş merdivenleri çıkıp heyecanla devasa kapıdan içeriye girdiğim anda hep dini mekânlarda yaşadığım o tarif edilemez iç huzurunu hissetmeye başladım. Merak içinde önce başrahibin yanındaki odada birkaç kişiyle birlikte misafir edildim. Bu bekleme sırasında kahvem henüz bitmeden görüşme için yan taraftaki başrahibin odasına geçtik. Heybeliada Ruhban Okulu’nun Başrahibi Aravisua Piskoposu Sayın Kassiaonos (Vasili Nikolar) bizi tüm canlı enerjisi ile odasında bekliyordu. Ben yaşlı bir din adamıyla görüşmeyi umarken gayet genç, orta yaş arasında samimi çok da güzel İstanbul Türkçesi ile konuşan bir din adamıyla karşılaştım. Hemen yeniden kahveler söylendi. 
Okulun girişi

Başrahip Vasili Nikolar’ın motosiklet kullanan, otomobil meraklısı olduğunu sohbetimizin ilerleyen safhaları sırasında öğreniyoruz. Başrahip Vasili, ağırlıklı olarak öbür dünyanın hazırlıkları için uğraşan rahiplere pek benzemiyordu bu dünyanın nimetlerini hiç kaçırmamış, günümüzün trendlerinden, hemen hemen her şeyden, derinlemesine konuşacak kadar yakından ilgili ve bilgili. 

Vapurlarıyla İstanbul kitabımı armağan ediyorum. Bana Şehir Hatları’nın en hızlı vapuru Paşabahçe’nin kaç yılında hangi tersanede yapıldığını söylüyor. Bahçe vapurları; Fenerbahçe ve Dolmabahçe’den Şehir Hatları’nın en ağır yol alan vapurları Maltepe ve Suadiye’yi datayı ile anlatıyor şaşırıyorum.

Beyoğlu, doğumlu olduğunu söyleyince de kahvenin yarısında konu semtin hikâyesine ve orada yaşayanlara da geliyor. Tarlabaşı’nın tarihini, semtin, nasıl değiştiğini de çok güzel özetleyerek anlatıyor.

Heybeliada Ruhban Okulu’nun Başrahibi Aravisua Piskoposu Sayın Kassiaonos (Vasili Nikolar)

Kahveler içiliyor sohbet devam ediyor. Ruhban Okulu’na henüz sıra gelemeden aşağı kata yemeğe davet ediliyoruz. Bulunduğumuz kattan aşağıya inerken Başrahip Vasili, bize önemli bir bilgiyi yerinde göstererek veriyor. 

“Şimdi bulunduğumuz kat 1896’da yapılmış. Bir kat aşağıya inince okulun 1844’te yapılmış katında olacağız.” Bir kat merdiven inerek 52 yıl öncesine geçiyoruz. 1844 yapımı kattayız artık okulun ilk  inşa edildiğinde uygulanan malzemelerini, duvarları, kapıları, pencereleri, koridorları görüyoruz.

İlk bina 1844’de yapılıyor 1894 depreminde “Papaz Mektebi” ya da “Ümit” tepesi denilen yerde büyük hasar oluşuyor ve binanın üst katları yıkılıyor. Sadece o bina mı başta Heybeliada ve diğer Adalar’da büyük hasarlar meydan geliyor.

1894 depreminin Adalar’a verdiği zarar çok büyük. Deprem, İstanbul’un yanı sıra Marmara’daki tüm yerleşim yerlerinde de çok şiddetli şekilde hissedilir. Adalar’da oluşan büyük tahribattan dolayı depremin merkezinin Adalar’ın batısındaki deniz tabanı olduğu tahmin edilir.

Akillas Millas, Büyükada, Prinkipo, Ada-i Kebir kitabına bu olayla ilgili o gün yayımlanan Rumca gazetelerden şu örnekleri alır:

“İstanbul’da Rumca yayımlanan Nea Epitheorisi gazetesi deprem hakkında şunları yazdı: Dünkü korkunç deprem Tanrı’nın gazabı. Konsantinopolis sanki dans ediyordu. Prinkipo’da (Büyükada) hasar çok ciddi. Birçok eski ev çatladı. Zarar çok büyük. Halk geceyi açıkta geçirmek mecburiyetinde kaldı.”

Gazetenin başka bir haberi de şöyleydi: “Prinkipo’da (Büyükada) ağır hasarlı evler arasında Banker Stephan Rallis’in evi, Edward Blacgue Bey’in evi ile birçok kâgir ev yer aldı. İsa Tepesi ikiye bölündü. Aya Yorgi Manastırı ile Hristos Manastırı’nın bir kısmı yıkıldı. Heybeliada’da Ruhban Okulu viran hale geldi. Rum Ticaret Okulu’nun duvarları çatladı. Vilayet kâtibinin evi yıkılmış, oğlu enkaz altında kalarak hayatını yitirmiştir. Heybeliada’daki enkazdan 12 ceset çıkarılmıştır. Burgazada’da sekiz ev, diğer tüm dükkânlar ağır hasarlı oluğundan kullanılmaz haldeler. Kınalıda sahilinde büyük yarık oluştu. Ermeni Okulu tamamen yıkıldı. Sivri Ada’da tepeden düşen bir kaya, taş ocağında çalışan altı işçiyi öldürdü.”

Bu depremden sonra Adalar ve özellikle Heybeliada tamamen boşaltılır. Halk Boğaziçi’ndeki sayfiye yerlerini tercih etmeye başlar. Atina’dan gelen Profesör Egenitis, Marmara Bölgesi’ni Sultan II. Abdülhamid’in talimatıyla özel bir vapurla dolaşır. Tektonik depremler hakkında gazetelerde birçok makale yazılır. Bay Kampanakis, depremin merkezinin Yalova ile Yeşilköy arasında düz bir hat üzerinde olduğunu hesaplarken, Schneider, Anatolikos Minitör adlı gazetedeki bir yazısında depremin asıl sebebinin Büyükada’nın arkasında bulunan bir deprem ve volkan merkezinin uyanması olduğunu iddia eder. Schneider’e göre, Marmara Denizi’nin dibinde tam o noktada bulunan volkan zaman zaman böyle olaylara imkân veriyordu.

Padişah çok can kaybı ve hasar olunca yaralıların tedavisi için çadırlar kurdurur, fırınlardan bol miktarda ekmek dağıttırır. Saray fırınları da halka ekmek dağıtmak için seferber olur. Şehremini Rıdvan Paşa’nın başkanlığında bir komisyon kurularak açıkta kalanlara para, yiyecek ve çadır yardımı yapılır.”

Adalar’ı böyle etkileyen 1894 büyük depremi Ruhban Okulu’nun çok sağlam yapılmış bodrum katına zarar vermemişti. Bu kat hâlâ şu anda yemekhane ve mutfak olarak kullanılıyor. 1894 deprem anında öğrenci ve din adamları, bulunduğum yemekhanede yemekte oldukları için onlara bir şey olmuyor. Üst katlar ise sağa ve sola doğru yıkılıyor. 

Üst kattan koridor bölümüne iniyoruz ve yemekhaneye geçiyoruz. O sırada Başrahip Vasili bana eliyle yemekhanenin pencere duvarının kalınlığını gösteriyor. Neredeyse yarım metre kalınlığında bir oval pencere duvarını görüp şaşırıyorum. Yemeğe oturmadan ayakta yemek duasına katılıyorum. 

Başrahip Vasili;

 “Çok şanslısınız haftada iki gün perhiz yapılıyor. Siz de salı günkü perhiz yemeğine geldiniz.” esprisini yapıyor. 

Yemek kereviz çorbası ile başlıyor sade makarna ile devam edip tatlı olarak helva ile de bitiyor. Yemek sohbetimiz de televizyonlara çıkan ilahiyatçıları konuşmamamızla başlayıp son bölümde ise aşı karşıtlığı üzerine çok tatlı şekilde sürüyor. Başrahip Vasili, din ve bilim çok ayrı şeyler deyip aşıda bilimin yanında olduğunu çok net olarak koyuyor. Yemek yine başlandığı gibi yapılan dualarla tamamlanıyor. Yine Başrahip Vasili’nin odasındayız. Sonra okulu yardımcılarından Konstantinos’un gezdireceğini söyleyerek çalışmak için bizden izin istiyor.

Başlıyoruz okulu gezmeye. Konstantinos’un ailesi Erdek’li o Selanik’te yaşamış ve okumuş. Türkçeyi konuşmaktan daha çok anlamakta zorlandığını söylüyor. Beni o gezdiriyor. Birçok girilmez odaya girebiliyoruz. Binanın bodrum katında yemekhane ve kütüphane, giriş katında sınıflar, etüt odaları, fizik- kimya laboratuvarı, revir ve yatakhane; ikinci katında ise büyük tören salonu, müdür ve öğretmen odaları, sekreterlik, yatılı kalan öğretmenlerin yatak odaları ve teoloji bölümü talebeleri için yatakhane olduğunu öğreniyorum.

Toplantı Salonu tavanı

Toplantı salonu

İlk önce, ikinci katta çok şık tavan ve duvar süslemeleri ve duvarlarında tabloları olan okulun önemli görüşmelerinin yapıldığı toplantı odasını ziyaret ediyoruz. Ardından manastırın adını aldığı Hristiyanlığın Kutsal Üçlü’süne (Aya Triada) ithaf edilmiş olan bugünkü kilise binasına yöneliyoruz. Bu kilise 1844 yılında yapılmış daha önceki yanmış olduğundan geriye pek bir şey kalmamış. Kilise üç bölümlü (nefli), küçük bir bazilika şeklinde. Dar bir girişten (narteks) sonra karşılıklı beşer sütun üzerinde yükselen ana binaya (naos) giriliyor. Kilise içerisinde duvara yapışık bir tablo depremde yerinden oynadığında tablonun arkasında da hasarlı Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmiş halde kanla tasvir edilen bir resmi daha ortaya çıkartılmış.

İkonostasis, Piskopos Tahtı, vaiz kürsüsü (amvon ) ahşap olup, muhtemelen 19. yy. ortalarına ait taşınabilir ikonaların dışında, kilisenin tavanında bulunan Pantokrator (Ebedi hakim Mesih İsa ) dikkati çekmekte. Duvar resimleri (fresk) ve mozaik ikona yok. Binanın çan kulesi bulunmadığından, çanlar bahçede özel olarak yapılmış bir yerde duruyor.

Aya Triada Kilisesi

Manastırın içinde ve kilisenin arkasında bir grup bakımlı mezar bulunmakta. Bunlardan ikisi İstanbul Rum Patriklerinden V. Konstantin ile VII. Kirillos’a ait. Diğerleri okul müdürlüğü yapmış olan din adamları ile okulun tanınmış öğretmenlerinin mezarları. Manastır duvarlarının dışında yine din adamlarının gömülü olduğu eski ve küçük bir mezarlık daha var. Burada da İstanbul Rum Patriği VIII. Neofitos yatıyor. Bu mezarlık birkaç yıl önce tahrip edilmiş; yakın zamanda da tamiratı yapılmış, bazı mezarlardaki isimleri tespit etmek mümkün olmamış. Mezarların doğum ve ölüm tarihlerini okuduğumda (1829-1916)-(1876-1917) yıllarına ait olduğunu gördüm. 

Kilise mezarlıkları

Buradan sonra gezme sıramızda Ruhban Okulu’nun sınıfları var. 1971 yılında sınıf nasılsa hiç dokunulmadan öyle bırakılmış. O yılların imalatı tekli siyah tahta masa ve sandalyeler, öğretmen masası, kara tahta, kalorifer tesisatı okul yarın açılsa kullanılacak şekilde hazır duruyor. Her sınıfa bir tek masa solak öğrenciler için farklı tasarlanmış. Masanın kapağını kaldırdığınızda Alay Bey Sok. 12 Beşiktaş. İstanbul. Mertervomi sok. 13-15 Galata. Petro Sertol B. Parmakkapı Beyoğlu adreslerinin yazılı odluğunu görüyorum.

Ruhban okulu sınıfı

Okulun Kütüphanesi

Dershanelerden sonra beni en çok heyecanlandıran ve çok merak ettiğim ve ününü hep işittiğim, okuduğum kütüphane ile sürüyor. Kütüphane bölümü bodrum katında ve yangına karşın elektronik önlemler alınmış. Ayrıca giriş çıkış kapısına x ray cihazı konmuş bu bölümün her yeri kameralarla izleniyor. İlk bölümde güncel dergi ve gazeteler de görebiliyoruz. Kütüphanenin okuma salonu ile süreli yayınların bulunduğu bölüm 1960 yılında İstanbul’un varlıklı Rum ailelerinden Kiryako Pamukoğlu’nun bağışları ile restore edilerek çağdaşlaştırılmış. Bu bölümde yine 

Konstaniopolis(İstanbul) gazetesi cildi

Konstantinopolis (İstanbul)gazetesinin ciltlenmiş sayıları da mevcut. Büyük İskender’in hayatı konu alan Yunanca bir kitap da var. İçeriye doğru yöneldiğimde birbirinin içine geçmiş tüm odaları kitapla dolu sadece kapısı açık kütüphaneye giriş yaptım. 7-8 odalı bu kütüphanedeki bu bölümde neredeyse tüm kitaplar eski ve ciltli. Manastırın zengin kütüphanesinde bugün 180 binin üstünde kitap bulunuyor. Bu kitapların yaklaşık 80 bini el yazması. El yazması kitapların büyük bölüm daha iyi korunması amacıyla Fener Patrikhanesi’ne nakledilmiş. Kütüphanede kitaplar itina ile sıralanmış; üstelik her biri dijital formata da dönüştürülmüş eserlerle dolu.180 bin kitap içinde Teoloji ilmi dışında Yunan ve Latin klasikleri, Bizans ve Roma tarihi, Kilise Mimarisi, Kilise İlahileri, Hukuk, Arkeoloji, Sanat Tarihi gibi konularda da değerli kitaplar var. Lügatlar ve çeşitli dillerdeki ansiklopediler önemli bir yer tutuyor. Yunanca ve Latince dillerinin dışında Türkçe, İtalyanca.
180 bin kitabın olduğu kütüphanenin tam ortasındayım

Fransızca, İngilizce, Almanca ve Arapça kitaplar da kütüphanede yer almış. Okul uzun yıllardır kapalı olmasına rağmen; yurt içinden ve yurt dışından gönderilen bağışlarla her yıl kitap sayısı artmış. Kütüphane tüm ihtişamı ve canlılığıyla yaşamını sürdürmekte. Bu kütüphanede bir şartla öğrenciler ve bilim insanları çalışma yapabiliyor. Başrahip Vasili, kütüphaneden yararlanmak isteyen öğrencilerin araştırmalarını yapmaları için üniversitenin veya fakültenin bölüm başkanın yazılı talebinin olmasını istediklerini aktarıyor.
80 bin el yazma kitap var.

Manastırın Bahçesi

Kütüphaneden çıkınca okulun güzel bahçesinde dolaşmaya başlıyorum. Bu bahçe 2013 yılında Pefos’taki Neaopolis Üniversitesi’nden gelen bilim insanlarının 5 tematik eseriyle oluşmuş.

1.  “Faziletlerin yolu” 

2011 yılında Oxford’da bulunmuş 12. yüzyıldaki Codex Clarkianus’un bir metnine dayanıyor. Ruhban Okulu’nun girişindeki bu yolda derin düşünmeye ve huşuya sevk eden 14 bitki bulunuyor.

2.  Yenebilir Ürünler Üreten Bitkilerden Oluşan Bahçe

Tıbbi bitkiler ve yenir ürünlerin üretilmesini amaçlanmış, sebze bahçeleri ve aromatik bitkiler mevcut.

3.  Kutsal Kitap Bahçesi

Kitabı- Mukaddesin’in bentlerinde sözü edilen ve toplam sayısı 82 olan bitkilerin dikilmesi amaçlanmış. Kutsal kitap bahçesi dünyada bir Ortodoks Manastırı’nda bu türden ilk bahçe olma özelliğinde.

4.   Bizans Çayırı 

Eğitsel nitelikli yenilikçi bir yaklaşımla oluşturulan Bizans Çayırı’nda laleler, karahindibalar, siklâmenler, buhurumeryem çiçekleri ile başka bitkilerden oluşan küçük bir bahçeyle Bizans semiyotiğinde önemli olan bitkisel semboller yer alması amaçlanmış.

5.  Bahçe Sanatının Müzesi 

Küçük “cennete” benzetilen Ruhban Okulu bahçesi evrensel karaktere sahip Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi’ne ait olmasından hareketle evrensel bir nitelik kazandırılmasın amaçlanmış. Bunun için de her biri 50 metrekareden oluşan bölümler bahçe sanatının dünya çapındaki en tanınmış tarzları sergilenmiş. Yabancı sanatçıların botanikçilerin eserleri yer almış.

Bahçenin Büyükada tarafı

Manastırın hayvan alanı

Ruhban Okulu bahçesinde Büyükada’ya bakan tarafta bir hayvan alanı yer alıyor. Burada kümes içinde tavuk, horoz, rengarenk tavus kuşları ve diğer tarafta çok sayıda keçi bulunuyor. Bu hayvanlar çok iyi bakım altında yaşamlarını sürdürüyorlar.

Hayvan alanı ve keçiler

Tavus kuşu

           Peki Ruhban Okulu neden kapatıldı?

1971’de TBMM tarafından çıkarılan “Özel Yüksek Okul Öğrencilerinin Öğrenimlerine Devam Edebilmeleri İçin Açılacak Resmi Okullar Hakkında Kanun” sonucunda Türkiye’deki tüm özel yüksekokulları devlet denetimine girdi. Kanunla birlikte Heybeliada Ruhban Okulu’nun din eğitimine devam edebilmesi için bir Türk Üniversitesi’ne veya İlahiyat Fakültesi’ne bağlanması şartı konuldu. 1971 yılında Türkiye'deki tüm özel yüksekokulların devlet denetimine girmesi ile ilgili karar neticesinde, bu değişikliğe okulun devlet denetimine girmesini istemeyen ve razı olmayan Fener Rum Patrikhanesi’nin bu karşı tutumu nedeniyle okulda teoloji eğitimi kaldırılır, okul yalnız lise düzeyinde eğitim vermeye devam eder. 1971-1972 eğitim döneminde "Heybeliada Özel Rum Lisesi” adını taşıyan okul, sonraki yıl patrikhane tarafından tamamıyla kapatılmıştır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ali Yalçın'ın tek imzasını taşıyan sade bir duyuru ile hükümet kararı ile kapatılan Heybeliada Manastır ve Ruhban Okulu’nun açılması için o tarihten bu yana hükümetler, Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın hakları ve Atina’da cami açılması, Kıbrıs konularını karşılıklılık ilkesi olarak görüyorlar. 

Heybeliada Ruhban Okulu ve manastırı hem Türkiye’de hem dünyada çok tartışılan, açılması için defalarca girişimlerde bulunulan çok önemli bir yer. Ruhban Okulu’nun açık tutulması konusunda Türkiye ile Yunanistan çok defa karşı karşıya geldi. Türkiye, başta ABD olmak üzere diğer devletlerin büyük baskısı ile karşılaştı. Türkiye’ye gelen birçok devlet adamı bu okulu ziyaret etti. Son olarak Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, 6 Şubat 2019’da İstanbul gezisi sırasında 9. asırdan bu yana orada bulunan Aya Triada Manastırı'nın şapelinde her yıl 6 Şubat'ta düzenlenen geleneksel ayine katıldı. Ayin, manastırın kurucusu 9. asrın Patriki Mega Fotiou anısına yapılıyor ve bizzat Patrikler tarafından yönetiliyor. Böylece Heybeliada'daki Ruhban Okulu’nu ziyaret eden, görev başındaki ilk Yunanistan Başbakanı sıfatını kazanmış oldu. Hem de bu gezisine Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın eşlik etti.

Manastırın tarihçesi

Şimdi manastırın ve okulun çok uzun tarihine şöyle bir göz atalım:

Birçok yazılı kaynak ve tarihçi manastırın ilk defa İstanbul Patriği Aziz Fotios tarafından 9.yy.da kurulduğunu belirtmekte. Bu gelenek günümüzde de sürmekte olup her yıl 6 Şubat günü Ortodoks inancına göre Aziz Fotios yortusu “Manastırın Kuruluş Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Manastır, Hristiyanlığın Kutsal Üçlüsü’ ne (Aya Triada) ithaf edilmiştir.

1063 yılında Bizans İmparatoriçesi Katerina Komnini tarafından bu manastıra hediye edilmiş olan el yazması bir İncil üzerinde Heybeliada (yunanca adı ile “Halki”) Aya Triada Manastırı ifadesi kullanılmıştır.

Bizans döneminde manastır bazen bir ibadet ve dinlenme yeri; bazen de saraydan ve üst düzeyden kişilerin sürgüne gönderildiği bir yer olarak yaşamını sürdürmüştür.

İstanbul’daki Alman Kilisesi’nin Başrahibi Stefanos Gerlach’ın 16. yy.da İstanbul’da bulunan kilise ve manastırları kapsayan ünlü listesinde Heybeliada’daki Aya Triada’nın da adının bulunması manastırın İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinden sonra da varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.

Eski yıllardan beri var olan bu manastırın kilisesi birçok defa tahrip olup, yeniden inşa edilmiştir. Bugün kullanılan kilise, sağ yan duvarında bulunan yunanca mermer kitabeden anlaşılacağı gibi, Patrik IV. Germanos ve Padişah Abdülmecit’ in saltanatları sırasında 1 Mayıs 1844 Pazartesi günü açılmıştır.

Ortodoks din adamı yetiştirilmesi amacıyla ilk defa 1844 yılında, Patrik IV. Germanos’ un destekleriyle Aya Triada Manastırı bünyesinde teoloji eğitimi veren bir okul açılmıştır. Bilindiği gibi, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul Rum Patriği’ne “Millet Başı” ünvanı verilmiş ve kendisi Bab-ı Ali’ ye karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm Ortodoksların lideri olarak kabul edilmiştir.

Tepede Ruhban Okulu, sahilde ise Deniz Lisesi ve Harp Okulu.

Okulun açıldığı yıllarda (1844) gerek İstanbul’da gerekse Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde ve dışında yaşayan yüzbinlerce Ortodoks için iyi eğitim görmüş; dini vazifesini çağdaş bilim ve teknolojiyle birleştirerek en iyi şekilde ifa edebilecek din adamlarına ihtiyaç duyulmaktaydı. Batı kiliselerindeki reformlar ve kültürlü din adamları bir yerde böyle bir okulun kurulmasını zorlamıştır. Böylece Heybeliada Ruhban Okulu 1844 yılındaki açılışından 1971 yılındaki kapanışına kadar Aya Triada Manastırı ile bütünleşmiştir. Çam ve deniz kokusunun birleştiği bir tepe üzerinde, geniş bir bahçe içinde, büyükşehirlerin her türlü problem ve gürültüsünden uzak bir ortam içinde yatılı olarak burada okuyan öğrenciler derslerde teorik olarak öğrendiklerini manastırın kilisesinde pratik olarak uygulayarak, eşsiz zenginlikteki kütüphanesi ile görgü ve bilgilerini arttırarak, birkaç dil öğrenerek buradan mezun oluyorlardı. Böylece Heybeliada Ruhban Okulu kısa zamanda dünya çapında şöhret yapmış. Okul faaliyet gösterdiği süre içinde (1844-1971) 1000’e yakın mezun vermiş. Bu mezunlardan 12’ si İstanbul Rum Patrikliği makamına kadar yükselmiştir. İki kişi İskenderiye Patriği, üç kişi Antakya Patriği, dört kişi Otosefal Atina Başpiskoposu, bir kişi Otosefal Arnavutluk Başpiskoposluğu görevine seçilmiştir.

Diğer 343'ü üst düzey (Piskopos) din adamı, 318'i ruhani ve geriye kalanlarda değerli teologlar olarak dünyanın çeşitli yerlerinde hizmet vermişlerdir ve vermeye devam etmektedirler. Şimdiki Fener Rum Patriği Bartholomeos da Heybeliada Ruhban Okulu kuşağından.

Ruhban Okulu

1844’ ten itibaren çeşitli ekler ve tamirlerle kullanılmakta olan okul binası 28 Haziran 1894 günü meydana gelen ve son 150 yıldır İstanbul’ da yaşanmış olan en şiddetli deprem sırasında büyük ölçüde zarar görmüş. Depremin öğle yemeği saatine rastlaması öğrencilerin Bodrum katta olması can kaybını önlemiş, ancak okul kullanılamayacak hale gelmiştir.

Binanın yeniden yapımı için maddi desteği İstanbul’un Zengin Rum tüccarlarından, Kadıköy’ deki Aya Triada, Şişli Rum Mezarlığındaki Ayios Petros ve Pavlos, Paris’teki Ayios Stefanos Kiliselerini de yaptırmış olan Pavlos Skilitsis Stefanovik ailesi sağlamıştır. Binanın mimarı 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında İstanbul’da yaşamış ve görkemli yapılar bırakmış olan Periklis Fotiadis’dir. O tarihte henüz 36 yaşında olan Fotiadis, referans olarak 1893 yılında bitirdiği, Beyoğlu’nun görkemli binalarından Zoğrafyon Rum Lisesi’ni göstermiştir.

Padişah II. Abdülhamit’in izinleriyle 22 Nisan 1895 ‘te temeli atılan bina 1,5 yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlanarak 6 Ekim 1896 ‘da açılmıştır. Yunan alfabesinin ( -pi ) harfi şeklinde bir plan üzerine bina edilmiş olan yapı bir bodrum ve iki kattan oluşmaktadır. Özellikle ana giriş kapısı görkemli mermer merdivenleri ve sütunları ile antik bir Yunan tapınağının girişini hatırlatmaktadır. Pencere ve cephe süslemelerinde ise Bizans yapılarını çağrıştıran tuğlalar bol miktarda kullanılmıştır. Binanın bodrum katında yemekhane ve kütüphane, giriş katında sınıflar, etüt odaları, fizik- kimya laboratuvarı, revir ve yatakhane; ikinci katında ise büyük tören salonu, müdür ve öğretmen odaları, sekreterlik, yatılı kalan öğretmenlerin yatak odaları ve teoloji bölümü talebeleri için yatakhane bulunmaktadır.


Okulun güncel durumu

Okul bugünkü kapanma noktasına dört farklı dönem yaşayarak gelmiştir.

1-) 1844-1915 yılları arasında okul yedi sınıflıydı. Bunların dördü lise, üçü Teoloji bölümüne aitti. 1915-1918 yılları arasında I. Dünya Savaşı nedeniyle İstanbul’ un birçok okulunda olduğu gibi eğitim durmuştur.

2-) 1918-1923 arasında okul beş yıllık yüksekokul statüsüne yükseltilmiştir.

3-) 1923-1951 arasında Cumhuriyet Türkiye’sinin okulları ile uyum sağlayarak eski yedi yıllık eğitim sistemine dönmüştür.

4-) 1951-1971 yılları arasında dönemin İstanbul Rum Patriği Athenagoras’ın çabaları ile yeniden statü değiştirilmiştir. Liseden sonra dört yıllık eğitim verdiği halde Milli Eğitim Bakanlığı'nın Talim ve Terbiye Dairesi’nin 25 Eylül 1951 tarih, sayı 2 ve 151. karar ile onayladığı Öğretim Yönetmenliğine göre, Sadece rahiplik mesleğine girecek öğrencileri yetiştirmek amacıyla faaliyet göstermekte idi.

1964 yılına kadar Balkan ülkelerinden, hatta Afrika’nın Mısır ve Ethiopia gibi ülkelerinden, Suriye’den, İngiltere’ den yabancı uyruklu öğrenciler, Heybeliada Ruhban Okulu’na yatılı eğitim görmeye geliyorlardı.

1964-1965 ders yılında yabancı uyruklu öğrencilerin okula devam etmelerine yetkililerce izin verilmeyince, uluslararası alanda tanınan okul büyük bir darbe yemiştir.

1971 yılında Türkiye’ deki bütün özel yüksekokulların devletleştirildiği, ya da kapanmak zorunda kaldığı dönemde, Türkiye’de muadili olan başka kuruluş bulunmadığından; Heybeliada Ruhban Okulu kapatılmıştır. 

1971’den bazı araştırmacı ve yazarlar yeni bir dönem, bazıları ise son dönemin bir uzantısı olarak tanımlamaktadırlar. Bugün, İstanbul Rum Patrikhanesi’ne bağlı bir manastır olarak işlevini sürdüren Aya Triada Manastırı’nda 1993-1998 yılları arasındalar Teoloji ve Çevre Sorunları konulu bazı toplantı ve seminerler yapılmıştır. Manastırın ziyaretçileri oldukça fazladır. Dünyanın her tarafında yüksek mevkilere ulaşmış çok sayıda eski mezun uzun eğitim yıllarını geçirdikleri Okulu ve Manastırı görmek maksadıyla sık sık gelmektedirler.

İstanbul’u ziyaret eden turistlerin, yabancı kilise heyetlerinin, kurumların, organizasyonların ve şahsiyetlerin bir bölümü burayı mutlaka ziyaret etmek istemektedirler. Özellikle, hafta sonlarında manastırı gezmek isteyen yerli ziyaretçi sayısı çok çoğalmış. Amerika’dan Avustralya’ya, Avrupa’dan Ortadoğu ve Afrika’ya kadar yayılan coğrafyada 300 milyondan fazla Grek Ortodoks’un ruhani merkezi saydığı Fener Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapalı olması nedeniyle Ortodoks Türk vatandaşlarının din adamı olarak yetişip Patrikhane görevine alınmasında sorunlar yaşıyor


.

Amerika Ortodoks Başpiskoposu İstanbul Bakırköy doğumlu

İstanbul, Balat’taki Grek Ortodoks Patrikliği boş bulunan Amerika Ortodoks Başpiskoposluğu’na Sinod Meclisi'nde yapılan oylama ile Heybeliada Aya Tirada  ve Bursa Kilisesi Başrahibi Elpidophoros Lambriadis seçildi. Grek Ortodoks Kilisesinin karar organı Sinod Meclisi tarafından oybirliğiyle seçilen Elpidophoros Lambriadis 1967 İstanbul, Bakırköy doğumlu. Selanik’teki Aristoteles İlahiyat Fakültesinden mezun olan Lambriadis, lisansüstü eğitimini Almanya ve Lübnan’da tamamladı; dolayısıyla Avrupa ve Ortadoğu kiliseleri ve bölge sorunlarıyla yakın ilişkileri var. Rumca ve Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Almanca ve Arapçaya da hâkim. Lambriadis ilahiyat doktorasını da Selanik Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra Patrik Bartholomeos’un önerisiyle Sinod Meclisi Genel Sekreterliğine ve ardından Heybeliada Aya Trada Kilisesi Başrahipliği yapmış. Patrikhanenin uluslararası ilişkileri ve diğer kiliselerle diyaloğunda da etkili konumda bulunuyor ve Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlığını kazanmasında pay sahibi olarak biliniyor. Daha önceki ABD Başpiskoposu Stylianos, Heybeliada Ruhban Okulu’ndan mezun olan kuşaktandı. 

Sonuç

Artık Türkiye’de 2500 dolayında Rum Ortodoks vatandaşımız yaşıyor. Bütün sorunlar bir gün içinde mucizevi şekilde çözülse bile teoloji eğitimi alacak kaç kişi çıkabilecek bilemiyorum. Ortodoks dünyası yurt dışından getirilecek öğrencilerle bu din adamı yetiştirme sorunun çözebilir mi?

Aynı adanın diğer yanında bulunan tarihi sanatoryumun binaları Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Bu binanın Diyanet İşleri tarafından nasıl kullanılacağı henüz netleşmiş değil. Bu küçük adanın en güzel yerinde Osmanlı padişahı ve 110. İslam halifesi Sultan Abdülmecit’in izni ile yapılan bir Ruhban Okulu binası, 1971 yılına kadar dünya Ortodokslarına din adamı yetiştirmiş ve 9.yüzyıldan beri varlığını sürdüren bir kilise ve manastır şimdilerde benim gibi ziyaretçilere açık olarak tüm sessizliğiyle ile Papaz veya Ümit tepesinin çamları arasında Marmara Denizi’ne bakıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Muhteşem aydınlatıcı bir yazı. Teşekkürler ��

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem aydınlatıcı bir yazı. Teşekkürler 🙏

    YanıtlaSil
  3. Emeğine sağlık, Adil Bali bey. Yazın sayesinde, bilmediğimiz bilgilere ulaştım. Darısı diğer meraklılarının başına..Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  4. Merhaba, internette Ruhban Okulunu araştırırken bu detaylı ve muhteşem yazınızla karşılaştım. Emeğinize sağlık, çok teşekkür ederim. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzo’nun anavatanından geliyorum!

Neden çocuklara Lefter ismi konmaz?