Iğrıp

12 Eylül 1980 darbesinin tümüyle toplumun üstünü kara bulut gibi kapladığı günlerdi. Ne yapacağımızı pek bilemediğimiz en kıymetli yıllarımızın zamanı. Umutsuzluk içerinde kıvranırken, aynı zamanda çok şaşkındık. Geleceği kuracağımıza olan inancımız bir darbe ile yok olmuştu, sudan çıkmış balık gibiydik. Yine de şanslıydık aslında ölmemiş, yaralanmamış ne de içeriye düşmüştük. Sadece hayallerimizi, umudumuzu, geleceğimizi elimizden almışlardı.

Böyle bir iklim içerisinde o yılları yaşayan milyonlarca gençten biriydim. Hiçbir planım ve işim olmadan bir ay önceki çok hareketli sosyal yaşamım bitmiş. Daha sakin ve kabuğuna çekilmiş şekilde yaşamaya başlamıştım. Kendimi oyalayacak bir şey ararken, o günlerde adada bir hareketlenme oldu. Bir ığrıp ağı ortaya çıkmıştı. Nostalji olarak adalılar biraya gelerek eski usul  ığrıp ağı ile balıkçılık yapacaklardı. Bunun için ığrıp ağına kolon atacak balıkçı tayfasına ihtiyaç duyuluyordu. Iğrıp, Bizans döneminde beri Boğaz’da ve Marmara Denizi’nde kullanılan en büyük balık yakalama araçlardan biri. Manyattan[1] farkı daha çok deniz dibinden biraz üstte dolaşan balıkları avlamak için kullanılmasıydı. Büyükada’da bulunan ığrıp ağı 1940’lı yıllardan kalmaydı. Karadeniz’den Boğaza balık girdikten sonra bir bölümü Çanakkale Boğazı’ndan çıkar balığın diğer bölümü Adalar etrafındaki balık yataklarında ve volilerde kalırdı. O dönem Boğaz’da; Kavakların, Sarıyer’in, Beykoz’un, Küçüksu’nun balıkçıları, Adalar’da bu balık yataklarından avlanmaya gelirlerdi. Reisler, tayfalarına Adalarda evler tutar, ipek ağları(naylon değil) sahilde bir daha ki ava kadar kurutulmaya bırakırlardı. Topuz sokağında Horoz Reis’in kayıklarını çektiği boya macun yaptığı arsa, gümüş atölyesi sahibi Aran Hekimyan tarafından 1948 yılında ölene kadar Horoz Reis’e verilmişti. Bu arsada ve sokağın diğer arsalarında ağlar, kadınlar tarafından tamir edilir, kazanlarda boyanır ve yıkanırdı.

Büyükadalı yılların balıkçısı Ziya Öztürk, bizim ava çıktığımız ipek iplikli ığrıp ağının sahibinin o dönemlerde Büyükada’ya av için gelen Boğaz balıkçılarından Göksu’lu Sadık Reis’in olduğunu söylüyor. Sadık Reis, kumcu Sadri ve Bedri kardeşlerin evini kiralayıp Ada’da ığrıpa çıkardı. Iğrıp ağı da balığa çıkılan o dönemlerden kalmaydı ve yıllardır evlerinde atıl şekilde duruyordu. Biraz harap olmuştu, tamir edildikten sonra nostaljik ava hazırlandı. O dönem Boğaz’dan gelen balıkçı reisleri, tutukları balığın bir bölümünü tüm adalılar ve esnafa bila bedel dağıtırlardı. Eski adalılar, bu dağıtılan balıkları, çarşıda esnafın teneke kutuların içerinde, odun veya kömürden ateşler yakarak pişirdiğini anlatırlardı. Çarşının birçok yerinin pişmiş balık koktuğundan bahsederlerdi.

 

Hristos Nanos’un kahvesi

 

Çarşıda yüzü hiç gülmeyen Hristos Nanos’un kahvesi balıkçıların her zaman bir araya geldiği yerdi. Horoz Reis’de bu kahvede balığa çıkmadan önce kendi tayfasını toplar kahvaltısını yapardı. Bu kahve akşam eve gitmeden oturduğu kahvesini yudumladığı mekanıydı. 

Hristos Nanos kahvesinin önünde müştersiyle sohbette (Akillas Millas)


Horoz Reis’in ölümünden iki yıl sonra genç balıkçı adayları olarak biz de bu kahvede toplandık. Yanlış hatırlamıyorsam ığrıp eski usul balıkçılık önerisi adamızın renkli simalarından Büyükada’da o dönem gazete başbayiliği yapan ve Borsa Pazarı adlı marketi işleten Recep Gümüşkaynak abimiz ile onun kardeşi Azım abi ve Tepeköy’de bakkallık aynı zamanda balıkçılık da yapan rahmetli Erdal Akgül öncülük ediyordu. Av için Erdal Akgül’ün teknesi ile Gümüşkaynak ailesinin kendi marketlerine ve adaya çeşitli gıda malzemeleri taşıyan Burak Reis takasını kullanacaktık. Iğrıp Ağının o zamanki sahipleri de Kumcu Sadri ve Bedri kardeşlerdi. Adalı balıkçılar ığrıp yerine Irııp Irııp ! diyorlardı.

Iğrıp ekibi;  Hasan Emzikli,(Yamyam), Yosun Restoranın sahibi Armen Türkmen (Karagöz) Tuli, dedesi Sipiro amca, Mehmet Çevik, Kumcu Bedri ve Sadri kardeşler, İspiro, Abdullah Giritli, İzzet, Yorgancı Yücel, arkadaşlarım Atilla Güner, Veysel Bingöl Burak Reis takasında.
Fotoğraflar: Atilla Güner

 
Eski usul balık yakalamaya ığrıba gidiyoruz

 Ertesi sabah saat 05.00’de Nanos’un kahvesinde toplandık. Bir hayli kalabalıktık. Kimler yoktu ki, Hasan Emzikli,(Yamyam), Yosun Restoranın sahibi Armen Türkmen (Karagöz) Tuli, dedesi Sipiro amca, Mehmet Çevik, Kumcu Bedri ve Sadri kardeşler, İspiro, Abdullah Giritli, İzzet, Yorgancı Yücel, arkadaşlarım Atilla Güner, Veysel Bingöl, çarşıdan esnaflar, eski tip balığa meraklı olanlar sabah kahvenin önünde işi gücü olamayan veya bizim gibi geleceğini bekleyen birçok adalı daha toplanmıştık. Hepimiz takaya bindik. Etraf kapkaranlıktı, havanın aydınlanmasına daha çok zaman vardı. 1980 yılının karanlık bir Kasım ayında Neandros’a doğru yol alamaya başladık. Taknanın önünde Veysel’le denize doğru bakarak, uyku ile uyanıklık arasındaydık. Dil Burnu’nun biraz geçtikten sonra Yörükali ile Kurşunburnu arasında denizden bir ışık patlaması gördüm. Gözlerimi ışığa doğru çevirdim. Denizin dibinden yukarıya doğru çevrilmiş bir projektör ışığı gibiydi sanki. Şu an bile o ışığın gücü hafızamda tüm parlaklığıyla durur. Bu teknenin altından geçen çok büyük bir balık sürüsünün ay ışığındaki parlamasıydı. Yakamoz da kuyruk hareketinden hangi balık olduğu anlaşılıyordu. Sardalyeler, kolyozlar teknenin altında tüm parlaklığıyla geçiyordu. 

Tuli ve Adil Bali takanın dümeninde


Teknemiz Neandros’a yanaştığında Atilla ve Veysel ile diğer birçok adalı gibi hemen kıyıya çıktık. O sırada usta balıkçılar, ığrıp ağının volinin hangi tarafından atılmasıyla ilgileniyorlardı. Dipte İstanbul suyu mu? Yoksa İzmit suyu mu akıyordu? Bunun için bir sandal çıkarıldı ve uzun ipe bağlı iskandil denizin içine bırakıldı. İskandil sayesinde suyun İzmit yönüne mi, yoksa İstanbul yönüne mi aktığı öğrenilecekti ve koca ığrıp ağı ona göre taşlara takılmaması için volinin hangi tarafından denize döküleceğine karar verilecekti. 

 Azmi Reis, az önce dip suyunu öğrenmek için sandalın içine iskandilin ipini uzatırken


Reis, suların İzmit yönüne doğru olduğunu öğrenip volinin sağ tarafını seçti. Reis, az önce dip suyunu öğrenmek için kullandığı sandalın içine ığrıbın bağlı bulunduğu ipi aldı. Iğrıp ağını volinin etrafına dökmeye başladı. Biz ise ığrıp ağının diğer ipini tutmuş volinin kıyısında kara tarafında bekliyorduk. Iğrıp ağı denize döküldükten ve 20 dakika sonra Reisin “Çekin” talimatıyla belimize bağladığımız bir başka halatla heyamola diyerek, ığrıbın uzun ipine kolon atmaya başladık. O kadar ağır bir şey çekmeye başlamıştık ki onlarca kişi birden eğilerek ayaklarımızla kıyıda kayarak aynı zamanda da geriye giderek toprağı sabitlemeye çalışıyorduk.

Adil Bali takada

Karada onlarca kişi belindeki kolonları bir halata bağlayarak denizdeki bir ağı kıyıya çekmeye çalışıyordu bu görülmeye değer bir manzaraydı. Aslında bu ağırlık iyi bir haberi de müjdeliyordu ağımızın torbası balık doluydu. Herkes daha uyurken, Büyükada’nın arkasında komşu ülke Yunanistan’ın adalarından Büyükada’ya gelen Androsluların kendi adalarına benzettikleri için yeni anlamına gelen “Ne” ekledikleri ‘Neandros adasında biz ter içinde kalmış aynı zamanda rızkımızı da çekiyorduk. Karadan bir ağı çekerek yapılan eski usul balıkçılık işe yaramıştı. Iğrıp ağının içerisi; kolyoz, sardalye ve gümüşle kaynıyordu. 
Sırtı dönük Adil Bali ve Burak Reis'in kaptan Azmi Gümüşkaynak.
                                                                    
Önce ağı sonra balığı karaya oradan da tekneye aldık. Iğrıpta yakalanan balıklar tahta kasalara taşacak şekilde dolduruldu doğruca Azapkapı’daki İstanbul Balık Hali’ne doğru yola çıktı. Neandros’dan saat 10.00’a doğru ayrıldık. Sahildeki Yosun lokantasının sahibi Armen Türkmen o sırada teknenin kıç tarafında oturuyordu birden gözden kayboldu. “Denize adam düştü” diye biri bağırdı. Birden bu sesle teknedeki herkes ayaklandı Armen Türkmen denize düşmüştü. Uyarılarla, bağırtılar ve telaş arasında teknenin motoru durdu sonra da geri döndü. Armen Türkmen denizden çıkarıldı. Alaycı bakışlardan kurtulmak için teknenin içerisine hiç girmedi. Sırılsıklam olmuş elbiseleriyle, teknenin arkasında soğukta titreye titreye adaya kadar gitti. Satıştan sonra gelen para ise Hal vergisi çıkarıldıktan sonra yarısı mal sahibine, diğer yarısı ise Reis ve tayfalara paylaşıldı. Balık bol olduğu için gelen para ile epey rahat günler geçirdik.12 Eylül darbesinin sonrasında o karanlık günlerin üzerimizde yarattığı olumsuz etkiyi,  nostaljik eski usul balıkçılık ığrıp sayesinde bir nebze atlattık. Bir aya yakın bu eski tip balıkçılığı keyifle, eğlenerek ayrıca para kazanarak sürdürürdük. O gün çıktığımız nostalji avında bulunanları büyük çoğunluğu bugünlerde hayatta değil. Bu güzel günleri yaşamımıza olanak sağlayan hayatta olamayan adalılara rahmet olsun.

 

 

Iğrıp  Ağı

Iğrıp ağı Kaynak:Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, Karekin Deveciyan İstanbul Balıkhanesi Eski Müdürü(2020):s. 336 

Iğrıp:

Dalyanlardan sonra Doğu’da balık avında kullanılan en eski ve en büyük araçlardan biridir. Bizans döneminden beri şeklini ve büyüklüğünü korumuştur. Deniz dibinden bir parça üstte dolaşan balıkları avlamakta kullanılırken, manyat dipte bulunan balıkları avlamakta yararlanılır. Iğrıpların boyutları ve donanımı, yakalanacak balıkların büyüklüğü, balık avlanacak yerlerin akıntıları ve diğer özelliklere göre değişir. 

Iğrıplar a) Boğaz Iğrıbı; B) Marmara Iğrıbı ve Ada Iğrıbı; C)Palamut Iğrıbı; d) Açık Iğrıp (Göl Iğrıbı) şeklindedir. 

Kaynak: Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, Karekin Deveciyan İstanbul Balıkhanesi Eski Müdürü(2020):s. 336 Aras Yayıncılık, İstanbul.

Fotoğraflar :Atilla Güner


[1] Bu ağ şekil olarak cepli ığrıba benzer. Aynı şekilde kullanılır ama boyutları çok daha küçüktür. İç yaka ipi tamamen kurşunla donatılmıştır. Birkaç taş da bulunur. Manyatlar iki çeşittir: Büyük veya dikine manyat ve tekir manyatı. 

Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, Karekin Deveciyan İstanbul Balıkhanesi Eski Müdürü s.339.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzo’nun anavatanından geliyorum!

Heybeliada Ruhban Okulu'nun bilinmeyenleri

Neden çocuklara Lefter ismi konmaz?